Bugün de; Yarın tarih olacak. Tarih her zaman sıkıcı değildir.

FİKİR KENTİ - Son Durum...

31 Aralık 2007 Pazartesi

Yeni yılınızı Sağlıkla geçirmeniz dileğiyle...

25 Aralık 2007 Salı

Atatürk Hakkında bilgiler..

1."ATA" LAFINI SEVMEZDI"
Ataturk" hitabini ilk kez donemin Turk Dil Kurumu Baskani bir konusmasinda kullanmis, Mustafa Kemal de cok begenerek soyadi olarak almisti. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hic hoslanmazdi.

2.EN SEVDIGI YEMEK
Manastir Askeri Lisesi yillarindan kalan bir aliskanlikla hayati boyunca en sevdigi yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldi. Tatliya duskun degildi ama cani istediginde cok sevdigi gul recelini tercih ederdi.

3.EN BUYUK HAYALI DUNYA TURUNA CIKMAKTI
Omru yetseydi bir dunya turuna cikip Turk dili ve tarihi uzerindeki calismalarini genisletmek en buyuk hayaliydi.

4.BASUCU KITABI "CALIKUSU" YDU.
Binlerce kitabi vardi. Ama bunlarin arasinda bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile basucundan ayirmadi. Resat Nuri Guntekin'in unlu "Calikusu" romanini hep yaninda tasir, her gun rastgele bir yerinden acar, birkac sayfa okurdu.

5.KABUL SALONUNDAKI AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdigi hayvan kopekti. "Fox" adini verdigi kopegi, Gazi`nin yataginin ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara duskunlugu o dereceydi ki bir gun misafirlerinin de gorebilmesi icin yeni dogmus bir tayla annesinin Cankaya Kosku kabul salonuna getirilmesini bile emretmisti.

6.TAM BIR SALON ADAMI
En sevdigi dans valsti. Muzik zevki cesitlilik gosteriyordu. Klasik Bati muzigi disinda Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

7.GOMLEKLERININ TUMU BEYAZDI
Gomleklerinin hepsi beyazdi. Bu gomlekler ilk yillarda Isvicre`de ozel olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasina onculuk edebilmek icin Beyoglu`nda bir terziye diktirilmeye baslanmisti.

8.DOLABINDA LACIVERTE YER YOKTU
Takim elbiselerinin tasarimlarini hep kendisi cizerdi. Lacivert takim giymeyi sevmezdi.

9.OLCULERI
Boyu 1.74 idi. Hayatinin son donemlerine kadar 76 olan kilosu hastaliginin ilerlemeye baslamasiyla 46'ya kadar dusmustu. 43 numara siyah rugan ayakkabi giyerdi.

10.RUMELI SIVESI
Ozenli ve temiz bir Turkce konusurdu. Ancak bazi kelimeleri Rumeli sivesiyle telaffuz ederdi.

11.HAZIN BIR HIKAYE
Hayatinda bir donem cok onemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatina trajik bir sekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarinin nerede oldugu bilinmiyor.

12.CUMHURBASKANLIGINDAN SIKILIYORDU.
Hayatinin cogunu gecirdigi savas cephelerinden sonra Cumhurbaskani olarak gecirdigi yillar ona bir tecrit yasantisi gibi geliyor, cok sevdigi halkindan ve sade bir vatandas yasamindan uzaklastigini dusunuyordu.

13.PAPA`NIN TEMSILCISINE ELBISE
Kiyafet Kanunu cercevesinde tum din adamlarinin dini kiyafetleriyle sokaga cikmalari yasaklaninca, Monsenyor Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milasli eliyle bir koleksiyon hazirlatti.

14.KENDISI TIRAS OLMAZDI.
Sabah kahvaltilariyla arasi hic hos degildi. Yataktan kalkar kalkmaz odasindaki divanin uzerine bagdas kurarak oturur, gunun ilk kahvesini sigarasini icerdi. Bir ozelligi de kendi kendine tiras olmamasiydi.

15.DUZEN TAKINTISI VARDI
Evinde, cevresinde hatta konuk oldugu evlerde bile egri duran esyalari duzeltmeden rahat edemezdi.

16.HOSGORULU LIDER
Koylunun birinin gazete kagidina sardigi tutunu icmeye calisirken eli yanmis,"Alin bunu kendi icsin" diyerek Ataturk`e kufretmisti. Mahkemeye cikarilacakti. Ataturk olayi dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceginize dogru durust sigara icmesini temin edin" dedi.

17.SIGARA PAZARLIGI
Hastaliginin baslangicinda kendisini muayene eden Dr.Fissinger gunde kac paket sigara ictigini sormus, Ataturk "sekiz" demisti. Doktor bunu gunde bir pakete indirmesi gerektigini soyleyince gulumseyerek cevap vermisti: "Ben zaten bir paket iciyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacagim".

18."BU NASIL HALKCILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmisti.Konduktorun milletvekillerinden bilet parasi almamasina sasirmis nedenini sormustu. Trenin milletvekillerine bedava oldugunu ogrenince epey sinirlenmis, "Ne de guzel halkcilik ama" demisti.

19."LAIKLIK ADAM OLMAKTIR!"
Ilk mecliste bir oturum sirasinda uyelerden biri laikligin ne manaya geldigini anlamadigini soyleyince Gazi cok sinirlenmis ve elini kursuye vurarak bir din bilgini olan uyeye cevap vermisti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"

20.KURBANLARI BAGISLARDI
Gittigi yurt gezilerinde kendisi icin kurban edilen hayvanlara bakamaz boyle durumlarda sirtini doner ya da kesilmelerini engellerdi.

21.YABANCI DILE MERAKI
Askeri lisede ogrenmeye basladigi Fransizca'yi sonraki yillarda gelistirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardi. Konusurken araya Fransizca sozcukler de eklerdi.

22.FASULYESINE POKER
Kumardan hoslanmaz ama arkadaslariyla fasulyesine poker oynardi. Oyun sonunda kazandiklarini iade ederdi.

23.KAN GORMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde dusmanla gogus goguse savasmis biri olarak en ilginc ozelligi savas meydanlari disinda kan gorunce fenalasmasiydi.

24.KULAKLARI DUYAN TEK KISI.
Fransiz tarihcisi Herriot Ankara`ya geldiginde Gazi`nin kulaklarinin duyuyor olmasina sasirmis anilarinda bunu espirili bir dille anlatmisti: " T.C`de bir tane kulaklari duyan kisi var onu da Cumhurbaskani yapmislar".

26.BILARDO VE YUZME
Sportmen kisiligi vardi. Her gun at biner , yuzmeye gider ve bilardo oynardi.

27.EN BASARILI DERS.
Egitim hayati boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayati boyunca surdu.

28.YAGCILARA GECIT YOK
Yagcila cok kizardi Bir aksam sofrasida kendisine gereksiz sekilde iltifat eden Abdulhak Hamit`e mudahale etti.

29.SON YILBASI GECESI
1937`yi 1938`e baglayan son yilbasi gecesini Disisleri Bakani Tevfik Rustu Aras ile bas basa gecirmisti. O gece dolabindaki bazi elbiseleri bakana hediye etmisti.

30.KOSKTEKI GUVERCINLIK
Kuslari cok severdi. Cankaya Kosku`nde ozel bir bakicinin ilgilendigi guvercinligi vardi.

22 Aralık 2007 Cumartesi

Mısır Pramid 'leri kaçırılmış... !!!

Mısır Pramidleri binlerce yıllık tarihi yapılar. Bununla ilgili kamera şakası gibi bir ropörtajı aşağıda izleyin ve kararı siz verin. Bu bloğumun içeriği tarih olduğu için buraya koydum.

Aslında Mizah bloğumda yayınlanacak bir video.


16 Aralık 2007 Pazar

Osmanlıya yapılan iftiraların sebebi ... (Mehmet Oruç, 27-28 Kasım 2007)

27.11.2007
Yıllardır belli aralıklarla, Osmanlı Devleti'ni kötülemek, padişahlarını; hainlikle, zevk safa içinde olmakla, içki içmekle daha nice akıl almaz ithamlarla aşağılamak gelenek halini aldı. Osmanlı Devleti'nin kendi milletine ve diğer milletlere hizmeti, dünya barışınını, huzuru, güveni sağlamaktaki katkıları ortadayken; Padişahların, yukarıda iddia edilen hususlarla uzaktan yakından ilgileri olmadığı tarihi bir gerçek iken bu rutin saldırıların sebebi neydi?

Öğrencilik yıllarımdan beri hep bu sorunun cevabını aradım. Sonunda buldum. Sorunun cevabını zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, Osmanlı'nın 700. Yıl kutlamaları münasebetiyle 4-8 Ekim 1999 tarihleri arasında yapılan XIII. Türk Tarih Kongresinde veriyordu. Sayın Demirel yıllardır merak ettiğim sorunun cevabını özetle şöyle veriyordu:

"Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Osmanlı kötülendi. Bunun bir sebebi vardı. Din kuralları ile idare edilen bir devletin yerine, Batı hukukunun esas alındığı Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Yeni devleti oturtmak, sağlamlaştırmak için böyle yapılmak mecburiyeti vardı. Artık Cumhuriyet oturdu. Tehlike kalmadı. Hala Osmanlıyı kötülemeye devam etmenin bir manası kalmadı. Bunun kimseye faydası yok... "

"Hâşâ sümme hâşâ!"

Bu cevaba paralel bir hadiseyi de haneden mensubu rahmetli Fethi Sami Bey'den birkaç yıl önce bizzat dinlemiştim.

Fethi Sami Bey ve ailesi, 1922 yılında kendi istekleri ile yurt dışına çıkarlar. Babası Sami Bey, bir Osmanlı zabiti. Avrupa'da iken, Türkiye'de hanedan mensuplarına çok ağır suçlamaların yapıldığını üzüntüyle takip ederler.

Kırklı yıllarda, zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras bir toplantı için Almanya'ya gider. Sami Bey aynı zamanda sınıf arkadaşı olan ve kendisi çok yakından tanıyan Tevfik Rüştü Bey'i bir toplantıda yakalayıp herkesin duyabileceği tonda bir sesle, " Tevfik Rüştü Bey, sen benim çocukluk arkadaşımsın. Beni ve mensubu olduğum hanedanı çok yakından tanırsın. Herkesin huzurunda sana soruyorum: Ben ve babam hain miydi, dayım Sultan Vahidettin hain miydi?" diye sorar. Dışişleri Bakanı T. Rüştü Aras şöyle cevap verir:

"Haşa, haşa, sümme haşa! Ne siz hainsiniz, ne de diğer hanedan mensupları. Asırlarca Türk milletine hizmet etmiş çok değerli bir hanedansınız. Ancak şunu unutuyorsun Sami Bey. Biz bunları söylemeyip de sizi methetseydik, bize demeyecekler miydi, " Bunlar madem bu kadar iyi insanlardı, niçin yurt dışına gönderdiniz? Niçin yeni bir devlet kurdunuz?" Özür dilerim, yeni devleti kabul ettirebilmek için bunları söylemek zorundayız."

Hanedan mensupları bunun farkındaydılar. Asırlarca, halkına, hatta bütün milletlere hoşgörü ile yaklaştıklarından, başlarına gelen bu hadiseye de hoşgörü gösterdiler; tevekkülle karşıladılar. Ömürleri boyunca, Türkiye Cumhuriyetinin aleyhinde en ufak bir faaliyette bulunmadılar.

Sabah Gazetesi yazarlarından Murat Bardakçı'nın Şahbaba'da verdiği şu vesika, Cumhuriyetimizin kurucularının da farklı düşünmediğini göstermekte: "Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Suat Bey'in "Vahideddin'in füc'eten vefat ettiği şimdi haber alınmıştır" yazan telgrafı Ankara'ya geldiği sırada, Reisicumhur Adana'daydı...Telgraf hemen Adana'ya ulaştırıldı. Reisicumhur dostlarıyla yemeğe oturmuştu... Haberi işitince, 'Çok namuslu bir adam öldü' dedi... "İsteseydi Topkapı'nın bütün cevâhirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki..."

Sayın Ecevit bile vicdanının sesine kulak verip ahir ömründe, Osmanlıyı methedip, Vahideddin Han'ın vatan haini olmadığını söylemişti.

Bu samimi itirafta bulunanlar kimler: Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı...

Yeryüzünün Salih kulları

Artık toplum olarak geçmişimiz ile barışma zamanı geldi. Çünkü hepimizin Osmanlıya şükran borcumuz var. Bugün, üzerinde oturduğumuz bu topraklar ve mensubu olduğumuz İslamiyet onların hediyesidir. Bunun için, onları her zaman hayır ile yadetmemiz herşeyden önce bir insanlık vazifemizdir.

Osmanlı sultanları sıradan insanlar değildi. Vatanseverlikleri, dindarlıkları, dürüstlükleri, idarecilikleri, ileri görüşlülükleri tarihi bir gerçektir. Sıradan insanlar olsalardı, devletin ömrü 623 yıl sürmezdi. "Yeryüzünü salih kullarıma miras bırakırım " ayet-i kerimesinin Osmanlı sultanlarını övdüğünü, büyük âlim Abdülgani Nablüsi bildirmektedir.

Böyle bir ecdad ancak hayır ile, dua ile anılır. Aksini yapmak, insafsızlık olur. Akli selim insana yakışmaz!

-----------------------------------------

Osmanlı padişahlarının faziletleri 28.11.2007

Osmanlı İmparatorluğu, on dördüncü asrın başından yirminci asrın ilk çeyreğine kadar hüküm süren dünyâ târihinde şerefli ve en uzun ömürlü bir hanedân devletidir. Hem de, Asr-ı seâdet ve Hulefâ-i Râşidîn devirlerinden sonra Hak ve adâlete riâyette en üstün seviyeye yükselen bir devlet.

Böyle bir üstünlük, fazilet her devlete nasip olmamıştır. Bunda, devletin ilk kurucusunun ve sonra sultanların iyi niyetlerinin, samimiyetlerinin ve ihlaslarının büyük payı vardır. Bir şeyin temeli iyi niyetlerle ve sağlam olarak atılırsa ömrü de o kadar uzun olur.

Osman Gâzi

daha işin başında, niyetini ve temel prensiplerini ortaya koymuş, kendisinden sonra gelenlere de devletin anayasası olarak kabul edilmesi için şu vasiyeti yapmıştır:

Kuru kavga değil!

"Allahü tâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin! Bilmediğini İslam ulemâsından sorup anlayasın. İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana, itâat edenleri hoş tutasın! Askerine inâmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya ri'âyet eyle ki, din işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malına gurûr getirip, din ehlinden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yoludur. Ve maksâdımız Allah'ın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum!"

Bütün Osmanlı padişahları bu vasiyete aynen uymuşlardır. Bütün dünyayı bu prensiplerle idare etmeyi hedeflemişlerdir. Fatih Sultan Mehmed Han'ın, "Dünyâda tek bir din, tek bir devlet, tek bir pâdişâh ve İstanbul'da cihanın payitahtı olmalıdır." sözü bunu göstermektedir.

Ömrünü bu davada tüketmiş, hiçbir engel onu bu yoldan alıkoyamamıştır. Örneğin, Bir seferinde Zigana Dağlarını yaya geçmek zorunda kalmış ve bu sırada büyük güçlük ve sıkıntılarla karşılaşmıştı. Sefer sırasında yanında bulunan Uzun Hasan'ın annesi onun çektiği bu eziyetleri gördükten sonra kendisini seferden alıkoymak kasdıyla; "Ey Oğul! Bunca zahmete değer mi?" deyince yüce Hakan; "Hey ana, bu zahmet din yolunadır. Zahmeti ihtiyar etmezsek bize gâzi demek yalan olur." diye cevap vermiştir.

"Velî" tabiatlı olan Pâdişâh, Bâyezîd Han'da, yaptırdığı câmiinin inşâsı bitince; "Her kim ömrü boyunca ikindi ve akşam namazlarının sünnetlerini terk etmemişse ilk Cumâ namazında o imâm olsun." demiş, bu hususta kendisinden başka kimse çıkmamış, hazerde ve seferde hiçbir sünneti bırakmadığı için namazı kendisi kıldırmıştı.

"Biz Allah tarafından memur olmadıkça bir sefere gitmeyiz." diyen Yavuz Sultan Selim Han ise, cihan hâkimiyeti dâvâsında çok kudretli bir sîmâdır. İki büyük meydan muhârebesiyle Memlûk Devletini ortadan kaldıran, mübârek makamlara hizmetle şereflenen ve Müslümanların Halîfesi ünvânını alan Yavuz Sultan Selim, 25 Temmuz 1518 günü İstanbul'a ulaşmıştı. Ancak İstanbul'da halkın büyük bir karşılama hazırlığı yaptığını işitince gece vakti yanında birkaç kişiyle kayığa binerek gizlice Topkapı Sarayı'na çıktı. Ertesi gün pâdişâhın sarayda olduğu öğrenilince hiçbir merâsim yapılamadı. " Biz ne yaptık ki bu kadar rağbet edilir!" diyen cihan pâdişâhı gâyet sâde giyinir, devlet işleri dışında gösterişe rağbet etmezdi. ( Osmanlı padişahlarının, her birinin buna benzer pek çok faziletleri, menkıbeleri vardır. Yerimiz sınırlı olduğu için sadece bir iki örnek verebildik. Bu konuda daha geniş bilgi için, Prof.Dr. Ahmet Şimşirgil'in, "Kayı-1", "Kayı-2" kitaplarını - Şems yayınları, 0212 2138011- önemle tavsiye ederim)

Dinin direği idiler

Osmanlı padişahları işte böyle, gayretli, cefakar, dindar yaptıkları her işi Allah rızası için yapan şahsiyetlerdi. Son devir ulemâsının büyüklerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri derdi ki: "Osmanlı padişahlarının hepsi dindar insanlar idi. Dini muhafaza ettiler. Dinin direği idiler. İçlerinde bir tane kötü yoktur. Ama aralarında derece farkı vardır."

Kendilerini savunacak durumda olmayan tarihî şahsiyetler hakkında ileri geri konuşmak insana yakışmaz. Hele dedikodu ve iftirâdan kaçınmak, sadece dinî değil, herkesin uyması gereken ahlâkî bir vecibe olduğu unutulmamalıdır.

(Mehmet Oruç, 27-28 Kasım 2007)

9 Aralık 2007 Pazar

Osman Bölükbaşı : Yakın Tarihimizden Renkli bir siyasetçi.

1913 Yılında doğan ve 06.02.2002 de vefat eden Osman Bölükbaşı renkli kişiliğiyle Türk Siyaset tarihinin unutulmayanları arasına girmiştir. Renkli kişiliği, dürüstlüğü ve açıksözlülüğü, hitabet gücü, nüktedanlığı, hazırcevaplığı, enerjik yapısı, heyecanlı mizacı ile halkın sevgisi kazanan Osman Bölükbaşı, Anadolu Fırtınası şeklinde anıldı.

Nüktesi ve işlek zekası, şimdilerde de anlatılır. Bunlardan birkaç alıntıyı aşağıda sunuyorum.

***
Avusturya yaptığı gezisi sırasında bir gazetecinin;
- "Atalarınızın Viyanada ne işi vardı" sorusuna
- "Haçlı seferlerine iadeyi ziyaret" cevabını verir.

***

Meclis kürsüsünde konuşurken bir milletvekili :
- "Sende erkek misin be?" der.
- "Ben erkekliğimin zekatını versem sen bile erkek olurdun". cevabını verir.

***

Ona çılgınca alkış tutanlar, Ona oy vermemişlerdir. Osman Bölükbaşı:
- “Bu halk, meydanlarda dinler, sandıkta konuşur.” demiştir.

***

Sözünü sakınmazdı. Sekiz saat konuşarak rekor kırdığı mitinglerine gelenlere de fırça atmayı ihmal etmemiştir. Kayseri’de kendisini dinlemek için toplananlara:
- “Ey, sapı uzun, tanesi kıt Kayserililer ! ” tümcesiyle seslenerek:
- “Meydanda veriminiz bol. Burada aşka gelip beni alkışlıyorsunuz, sandık başına gidince şeytana sarılıyorsunuz. ” demiştir.

***

1950 genel seçimlerinde Kırşehir’den Millet Partisi’nin tek milletvekili olarak TBMM’ye girmiştir. Birgün Mecliste bir merdivenin altında dururken yanından geçen bir milletvekili sormuş :
- "Ne yapıyorsun Bölükbaşı" demiş O da,
- "Grup Toplantısı yapıyorum" demiş.

***

Türkiye siyasetinin iki rakibi Osman Bölükbaşı ile İsmet İnönü, aynı uçakta yolculuk ederlerken Torunu İnönü’ye elindeki parayı göstererek sormuş:
- "Bunu aşağı atsam ne olur dede" ?
Paşa’dan önce Bölükbaşı:
- "Parayı atsan, bulan biri sevinir. Dedeni at ki bütün millet sevinsin," der...

***

Kızı Hürriyet doğduğunda hapishanedeymiş Bölükbaşı...Koğuştaki arkadaşlarına muştularken:
- "Hürriyet dünyaya geldi, İnşallah Türkiye’ye de gelir" ! demiş.

***

1957’de milletvekili seçildiğini hapishanedeki radyodan öğrenmiş. Pijamayla ayağa fırlayıp koğuştakilerin huzurunda milletvekili yemini etmiştir.

***

“Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, politikacıyı kör inat batırır” derdi. O yüzden politikada inat etmedi. 1973’te birbirlerini karşılıklı sevdikleri “Ulusuyla evlenemeden” siyasetten çekilirken şöyle dedi:
- "Yüzünde göz izi yok sanarak siyaset denilen Leyla’ya gönül verdim. Sonradan anladım ki, benden önce 40 bin kişinin nikâhından geçmiş".

***

Düzce’de yaptığı bir konuşma tam 8 Saat 35 dakika sürmüş. Bir kamyoncunun Düzce’den çıkarak yükünü İstanbul’a boşaltıp geri dönmesi boyunca konuşan bir politikacı Bölükbaşı...
Kamyoncu hayretle şu ifadeleri kullanıyor hatibe:
- "Beyim bu nasıl iştir! Sabah buradan kereste yükledim, konuşuyordun. Yükümü İstanbul'a boşaltıp geldim, halen konuşuyorsun".

***

Çok ihanet görüp, partisinden kopanlardan yakınan Demirel’e:
- "Üzülme....Senin bağrın henüz köy mezarlığı, benim bağrım ise Karacaahmet’e döndü." demiştir.

***

Oğlu Deniz Bölükbaşı ’nın babasın anlattığı kitab 'ından kısa bir bölüm: Bölükbaşı Beşevler-İsrail Evleri ’nde otururdu. Ava giderken veya avdan dönerken bizi evine götürürdü. Mutfağında "bazı hanımlar" görürdük. Osman Bey kulağımıza eğilirdi:
- "Kocalarını milletvekili yapayım diye, bunlar bizim hanımın dizinin dibinden ayrılmıyorlar. Ama milletvekili yaptıklarım da beni terk ediyorlar " ...

***

“Her şeye, herkese, hatta kendine bile!’’ muhalif olan Bölükbaşı'nın eleştirilerinden herkes payını almıştır. 1965 yılında TRT'ye de yönelerek kuruma ‘‘Tırt’’ ismini takar ve lakabı ‘‘Tırt Osman’’ a çıkar.

***

Ülkemizdeki iş adamlarını da eleştirir:
- "Ah benim aslan görünüşlü, tavşan yürekli büyük sermayem". diyerek...

***

Siyaseti bıraktıktan sonra gelen koltuk önerilerini,
“Bölükbaşı, hayat defterini yönetim kurulu başkanı olarak kapatmaz.”
diye geri çevirmiştir.

***

Bende saç ağarmış, gönül tüter mi,
Kül olmuş sinemde çiğdem biter mi,
Viran yerde ahu bülbül öteri mi,
Geçelim güzelim gel bu sevdadan.


Osman Bölükbaşı 'nın yazdığı; Behiye Aksoy’a adandığı söylenen, bestelenip plak olan, yukarıda ilk dörtlüğü verilen şiir bir zamanlar dillerden düşmezmiş !

Oğlu Deniz Bölükbaşı, Babası ile ilgili kitabında :

- Osman Bey, bunları Behiye Aksoy için mi yazdınız ? sorusuna, Babam şu yanıtı vermiş, diye yazıyor:
- Eli elime değmedi ama lafı anamı belledi !
Gerçekten o " şiir-şarkı " yüzünden Osman Beyin, eşiyle arası açılmış...

***

Ve Seraba Harcanmış Ömre Yanarım!” adlı şiiriyle siyasete veda etmiştir.





5 Aralık 2007 Çarşamba

Filistin : Bir zamanlar Osmanlının adaletle hükmettiği topraklarda şimdi çaresizlik ve kan var.




Foto 'lar ve Yazı : Sn. Hayati ERÖZ


Medeniyetin hemen yanında ancak ırkçı ve din politikaları sebebiyle medeniyete çok uzak ulus olmak için çırpınan bir toplum. Haberlerde hemen her gün görüp üzüldüğümüz sonra unuttuğumuz topraklar. Bir zamanlar Osmanlının adaletle hükmettiği topraklarda şimdi çaresizlik ve kan var. Türk olduğunuzu öğrendiklerinde sevinçle karşıladıkları ve evlerinin kapılarını sizlere açtıkları topraklar. Belki bazılarımız sadece adını duyduk yerini bile bilmiyoruz. Uzaklarda ki yakın topraklar Filistin. Aşağıdaki topraklar Müslümanlara ait ancak Hıristiyanlar için çok önemli ve kutsal. Hz. İsa’nın doğduğu kilise bu torakların tam ortasında. Betlehem. Bu sebeple parçalara ayrılmış Filistin topraklarından biraz daha iyi durumda. Filistin birbirinden ayrı 3 yerleşim biriminden oluşuyor. Gazze, Ramallah ve Betlehem. Bu 3 yerin birbiriyle bağlantısı yok. Sınırlarında İsrail askerleri bekliyor. İsrail den buralara dolmuşlarla ulaşıyorsunuz. Betlehem e girişte hiç bir güvenlik noktası yok askeri arama yok pasaport kontrolü yok ancak çıkarken tüm erkekler ve genç kadınlar arabalardan indirilerek aranıyor. Cuma namazı için ise Mescid-i Aksa ya sadece özel kimliklerle giriliyor. Erkekler terörist olabilir kuşkusuyla 50 yaşını aşmış olmalı. 50 yaşından önce ise geçiş izni yok. Kadınlarda bu sınır 45.

Sn. Hayati ERÖZ 'e teşekkürlerimle.
hayatieroz@hotmail.com

4 Aralık 2007 Salı

Hiram Bingham 1875 - 1956 : PERU, Machu Picchu ve Vilcabamba

Hiram Bingham , Peru 'da


Amerikalı arkeolog, Yale'de profesör, senatör. Peru Andlarında ulaşılması neredeyse olanaksız olan Machu Picchu 'da İnka başkenti Vilcabamba 'yı 1911'de bulmuştur.Çocukken babasından öğrendiği dağcılık bilgisi ile, kararlılık ve cesareti birleşince bulduğu kent; İspanyol istilacıların
yüzyıllarca bulamadığı, efsanelere konu olan kenttir.





İnternetten Alıntıdır.