O devir Avrupa'sında öğrenciler Aristocu bir mantıkla okutulurlar. Galile de bu tedristen geçer ve bütün hastalıkla büyüyen çocuklar gibi hekimliğe merak salar. Pisalılar onda nasıl bir istidat görürlerse görürler, yaşına (17) başına bakmadan üniversiteye alırlar. Galile tıp öğrencisi olmasına rağmen fizik ve geometri derslerinin cazibesine kapılır, Aristotales ile Pluton'un kitaplarını karıştırmaya başlar.
Galile bunlardan elbette çok şey öğrenir ama pek çok şeyin de yerine oturmadığını yakalar. O, inandığını savunmaktan çekinmeyen açık yürekli bir gençtir ve "ağzın süt kokuyor" diyenlere aldırmadan meydana çıkar. Boyuna posuna bakmadan iki ünlü bilginin hatalarını ortaya koyar. Ama o devir insanları gözleriyle gördüklerine değil "kilisenin onayladıklarına" inanırlar. Galile'yi bir anda düş-man beller, "bozgunculuk ve sapıklıkla" yaftalarlar. Onlara göre bu genç, kâinat hakkında yerleşmiş ve kabûl görmüş teorileri yıkmaya kararlıdır, onunla tartışmak şeytanla konuşmak kadar zararlıdır.
Bak sen şu konuşana!
Galile, güçsüzdür ama koca bir Ortaçağa mührünü vuran Aristotales'i hedef almaktan kaçınmaz, onun fizik ve astronomi ilmine ne büyük zararlar verdiğini anlatmaya başlar. Evet, söylediklerini kurduğu düzeneklerle ispatlar ama etrafındaki baskı çok artar. Hocaları da dirsek göstermek zorunda kalır onu üniversitenin kapısına koyarlar.
Galile, kolay pes etmez. Kendi kıt imkanlarıyla çalışmalar yapar. Ağırlık merkezi üzerinde enteresan tespitler yapar ve hasımlarının önüne hidrostatik teraziyi koyar. Sonra ortaya "yerçekimi" gibi duyulmadık kavram atar, ağır cisimlerin (sanılanın aksine), hafif cisimlerden daha hızlı düşmediklerini (Aristotales'in yanlışıdır) ispatlar. Cisim, kuvvet, ivme, hareket üzerine enteresan şeyler söyler ve Aristo fiziğini yok sayan "eylemsizlik kuralı" ile büyük taraftar toplar. Galile yerçekimi ve salınım üzerine çok çalışır ve sarkaçtaki uyumu saatlerde kullanarak yeni bir çığır açar. Akademisyenler daha fazla direnemez, birer ikişer yanına sokulmaya başlarlar.
Galile o günlerde Endülüs kaynaklarından gezegenlerin güneş etrafında dolandığını okumuş ve mantıklı bulmuştur. Ancak Kopernik'in başına gelenleri bildiği için konuşmakta acele etmez, uygun zamanı kollar. Galile, bir ara Venedik'te tanıştığı Hollandalı gözlükçüden optik üzerine çok şey öğrenir ve bu bilgilerin ışığında kendine bir teleskop yapar. Bu alet cisimleri 32 misli büyütür ve Ay yüzeyindeki dağlar ovalar kraterler açıkça görünür. Halbuki Aristatoles gök cisimlerini "kusursuz bir yuvarlak" olarak (cilalı bir küre gibi) tarif eder, kilise insanları böyle inanmaya zorlar. Bu da yetmez, Galile, Samanyolu hakkında bilinen ne varsa alayını yıkar, gezegen ve uydular hakkında "aykırı" sözler eden Kopernik'e arka çıkar. Dahası, yok ilan edilen Jüpiter'in uydularını keşfeder ve adamların gözüne sokar!
"Eppur si muove!"
Halbuki papazlar dünyanın "sabit" olduğuna inanmakta, bunu şiddetle savunmaktadırlar. Şimdi Galile dünyanın hem kendi etrafında, hem de güneş etrafında döndüğünü söyleyerek onları yalancılıkla itham etmektedir. Kilise geri adım atmak yerine Galile'yi hasım edinir ve onu Hıristiyanlık inancına gölge düşürmekle suçlar. Lâkin Galile kendinden emindir ve meydan okumaktan kaçınmaz. Savunduklarını ispat edecek matematik donanıma haizdir, rakamlarla konuşur, laf ebeliğine sığınmaz. Ama onun beklediği ilmi münazara zemini asla kurulmaz, aksine engizisyon mahkemesine çıkartıp, yargılar (1633) ve içeri tıkarlar.
Galile küflü zindanlarda çok çeker. Karanlık ve gıdasızlık yüzünden gözlerini kaybeder. Farelere yem olacağını hissedince papazların önünde diz çöküp yalvarır ve düşüncelerinden vazgeçtiğini söyler. O her ne kadar "çok pişmanım" diye ağlasa da dostlarına "eppur si muove" (ama dünya yine de dönüyor) diye fısıldamadan yapamaz.
Galile o günden sonra insan içine çıkmaz. Küçük beldede, kuytu bir eve çekilir. Yine mekanik ve matematik üzerine düşünür ama artık ağzını bile açmaz.
Sahi ne değişti?
Tamam Ortaçağ Avrupalısı'nın her yeniliğe tepki göstermesini anlayabiliyoruz ama Papa 2. John Paul'ün "Galile'nin affedilmesi" ile ilgili teklifi (1979) günümüz rahiplerini bile uğraştırır. Söz konusu karar için tam 13 yıl tartışır, affı ancak 1982 yılında çıkarırlar. Bazı kardinaller gözle görülüp, elle tutulan hakikatlere bile "çekince" koyarlar.
Dünya hızla döner ve gün gelir sözde bilim adamları kendilerince bir "din" peydahlarlar. Bu dinin temelinde inançsızlık yatar ama onlar Marks, Engels, Darwin ve Freud'a tapınmalı olurlar. Akıl, mantık, tecrübe ne söylerse söylesin, saplantılarına sâdıktırlar ve sahte mabutlarına kesinlikle toz kondurmazlar. Hatta bu uğurda saldırganlaşır, "engizisyon"a sahip çıkarlar.
-Günümüzden bir dipnot-
Galileo'nun adı önümüzdeki günlerde faaliyete geçecek olan AB'nin en sivri teknolojik teşebbüslerinden birine verilmiş durumda.
Konuya bahis olan mesele; uydu radyo navigasyonu, küçük bir alıcıya sahip olan herkesin yörünge uydularından yayılan sinyalleri alarak herhangi bir zamandaki konumunu enlem, boylam ve yükseklik cinsinden kesin olarak belirlemesini sağlayan bir sistem. Sistem daha şimdiden hava trafik kontrolü, gemi ve kamyon filoları yönetimi, kara ve demiryolu trafiği izleme, acil servislerin seferber edilmesi ve dünya genelinde taşınan malların izinin sürülmesi gibi alanlarda bir devrim niteliği taşıyor. Bugün için teknoloji yalnız ABD'nin GPS yani Küresel Konumlama Sistemi ile Rusya'nın GLONASS yani Küresel Navigasyon Uydu Sistemi ile kullanılıyor. Fakat bu sistemler askerî otoritelerin destek ve kontrolünde bulunuyor. Dünya'nın her yerindeki kullanıcılar için GPS'e karşı sivil alternatif sunmak şeklinde tanımlanabilecek siyasî bir hedefe sahip olan Galileo aynı zamanda teknolojik ve ticarî bir meydan okuma.
Avrupa Komisyonu ile Avrupa Uzay Ajansı'nın ortak teşebbüsü olan Galileo, dünya genelinde özel olarak sivil amaçla kullanılmak üzere tasarlanmış ilk küresel uydu konumlama ve navigasyon sistemi. 24 bin kilometre yükseklikte yörüngede bulunan 30 uydu takımından oluşan Galileo, askerî kullanıma yönelik tasarlanmış olan GPS ve GLONASS sistemleriyle birlikte çalışabilme özelliğine sahip. Hatırlanacağı üzere Haziran 2004'te AB ile ABD arasında imzalanan anlaşma ile GPS ve Galileo arasında uyum tescil edildi.
Mevcut uydu navigasyon sistemleri arasında gerekli olan teknik uyumlaştırmaya ek olarak, karada yerleşik ekipmanların geliştirilmesi ve nihaî olarak bu teknolojinin yaygın kullanımının teşvik edilmesi için uluslararası işbirliği zorunlu. Nitekim AB dışından pek çok ülke, sistem tanımı, araştırma ve endüstriyel iş birliği konularında şimdiden Galileo programına katkıda bulunmuş durumda.
Hava, deniz, kara ve demiryolu ulaşımı kullanıcılarının ihtiyaçları, Galileo sistemi tarafından karşılanacak. Galileo sanayide, faal bir ölçme aracı olarak hizmet edeceği inşaat mühendisliği ve kentsel gelişim başta olmak üzere bir dizi alanı destekleyecek. Ayrıca tarım, balıkçılık, madencilik, çevre koruma, tabiî kaynakların yönetimi, petrol ve gaz sevkiyatı ile arama ve kurtarma hizmetlerine destek sağlamada pekçok fırsat sunuyor.
Galileo sadece ekonomi ve ticarî şirketlerle sınırlı değil. Kurtarma, sınır denetimi gibi alanlarda kullanılmasına ek olarak örneğin görme engelli ya da hareket kabiliyeti azalmış kişilere rehberlik etmek, Alzheimer hastalarını izlemek ya da uzun yürüyüşçüler ve yelkencilere yardımcı olmak gibi amaçlarla da kullanılacak.
15 yıl sonra 3 milyar alıcı, yıllık 275 milyar euroluk bir gelir ve salt Avrupa'da 150 bin çok kalifiye iş imkânı demek olan bu sisteme; Çin, Fas, Hindistan, İsrail ve Ukrayna dahil olmuş durumda. Arjantin, Avusturalya, Brezilya, Güney Kore, Malezya, Meksika, Norveç ve Şili ise sırada bekliyor. AB ile katılım müzakeresi eden Türkiye'nin atacağı adım ise merakla bekleniyor.
3 yorum:
Şimdi Darwin,Marks,Engel(hatta marks ve engelsi filozof ve siyasetçi oldukları için bi kenara bırakıyorum) Engizisyon, karşıtları da Galileo mu oldu?
Merak ediyorum, son ir yıl içinde kaç tane site evrimi savunduğu için yasaklandı biliyor musunuz? Aşırı derecede paranoyak bir şekilde evrim düşüncesini savunanlar, işlerinden oluyorlar(tubitak olayındaki gibi) siteler yasaklanıyor (wordpress,richard dawkins,myspace bile).
Şimdi soruyorum size, kim engizisyon ve yasak koyup tapınıyor(ki araç gene din!) ve kim galileo, yasaklara karşı savunuyor?
Yazıyı okuyunca ne güzel yazmış dedim kendi kendime. Taa ki koyu yazılan kısma gelinceye kadar. Engizisyon mahkemelerini nasıl oldu da Darwin'e, Marks'a Engels'e ya da Freud'a bağlamış anlamak mümkün değil. Bu olsa olsa bilime sahip çıkıyor görünüp bilimsel düşünceyi mahkum etmek olur.
Enteresan .
Yorum Gönder